Basın ve yayın kuruluşlarının, her türlü konuda halkı en doğru ve dürüst şekilde bilgilendirmeyi amaçlayan ve yine halka karşı ahlaki ve profesyonel sorumlulukları bulunan kuruluşlar olmaları gereklidir. Görsel medyada ister sabah programları, ister akşam yayınlanan eğlence programları, diziler ya da isterse, en önemlisi, haber programları olsun, veya yazılı medyada ister ulusal ya da yerel gazeteler isterse dergiler olsun hepsinin, halka, insanlara ve topluma karşı kutsal bir sorumluluğu vardır.
Peki nedir bu sorumluluk?
Özellikle halkın her hangi bir konuda anında bilgi edinmesini sağlayan görsel ve yazılı medya ile yakın geçmişimiz de de sosyal medyanın üzerine düşen en büyük görevi toplumun, doğru, kesin, açık ve tarafsız olarak bilgilenmesini sağlamaktır. Bilginin çok hızlı yer değiştirdiği ve yayıldığı günümüzde görsel, yazılı ve sosyal medyanın her hareketi ve davranışı toplumda herhangi bir konuda oluşan algıyı geri dönülmesi zor bir şekilde, anında değiştirebilmekte ve şekillendirebilmektedir. İşte bu nedenle medyanın üstlendiği görev, dürüstlük, sadakat ve yüksek seviyede etik değer, inanç ve ciddiyet gerektiren bir görevdir.
Ancak, basın ve yayın kuruluşları da, kar amacı güden herhangi başka bir şirketten farksız şekilde ticari şirket olarak bu görevi sürdürürler ve bir ticari şirketin de nihai amacı kar etmektir. Bu basın ve yayın kuruluşlarını yöneten kişiler veya sahipleri de ne yazık ki, mesleki ve kişisel olarak yukarıda bahsettiğim görevden kaynaklanan sorumluluğu sırtlarında hissetmekte zorlanırlar. Çünkü, dünyanın neresinde olursanız olun, bildiğimiz anlamda basın ve yayın kuruluşlarının başındakiler çoğu zaman gazeteci, muhabir, haberci değil, iş adamı veya iş kadınıdır. Onların gözünde bir haber kanalında veya herhangi bir gazetede yapılan iş, ticari bir iştir. Kar etmeniz gereklidir. Kar etmek için, ya da başka bir analtımla zarar etmemek için ilişkilerinizin de çoğu zaman iyi olması gerekir. Düşman değil dost edinmeniz, kalp kırmamanız tam tersine gönül almanız, jest yapmanız gerekldir.
Peki kime karşı?
İşte olayın karmaşıklaştığı nokta da burası olur. Bu jestleri, gönül almaları veya zaman zaman hiç bir şey yapmayarak kalp kırmamaları, bazen size reklam vermesi, sizinle iş yapması yani doğrudan ya da dolaylı olarak size para kazandırması nedeniyle başka bir iş adamına veya sırf işlerinizin baltalanmaması, bir şekilde iyi ilişkilerin size lazım olması nedeniyle bir milletvekiline, bürokrata, devlet başkanına yahut başbakana yapmanız gerekmektedir. Aksi halde, kalbini kıracağınız veya yukarıdak bahsedilen görevinizi yaparken bir şekilde zarar vereceğiniz herhangi biri de daha sonra size zarar verebilir. İşte o zaman da sizin basın yayın organı olan ticari şirketiniz ya zarar eder ya daha az kar eder ya da kişisel olarak siz bir şekilde para kaybedersiniz. Bu durumdan da anlaşılması gereken, mutlak suretle böyle olduğu söylenemese de, basın yayın organı ticari şirketin yöneticileri, sahipleri, yukarıda bahsedilen görevi gerçekleştirmekten ziyade para kaybetmemeyi tercih ederler.
Peki bu durumun sonucu nedir?
Bu durumun sonucunda genel olarak, en basit şekilde, toplum her zaman kesin, doğru, dürüst ve tarafsız bilgiye ulaşamaz. Bilgi kirlilğinin boyutu artar. Toplum yanlış bilgilendirilir ve yanlış yönlendirilir. Daha bir çok şey. Çok önemli şeyler değil yani...
Toplumun başına gelen bu önemsiz şeyler dışında da, bu basın yayın organı olan şirketlerin başındaki kişiler, kendi çalışanlarına baskı yaparlar. Yazılacak yazıların içeriğine, yapılacak yayınlarda söyleneceklere, röportajlarda sorulacak sorulara karışırlar. Görevlerine gönülden bağlı olmayan bazı gazeteciler, haberciler buna boyun eğer, bazıları zaten bu durumu fırsat bilir kendisi seve seve ahlakını, iş etiğini çöpe atar, bazıları ise Can Dündar ve diğer bir çok kişi gibi bir telefonla kovulur, sosyal medya hesapları dahi kapatılır, en kötü ihtimalle de terörist, darbeci ilan edilir ve hapse atılırlar. Çok önemli şeyler değil yani....
Tüm bunlar bir yana, ulusal gazetelerin ve televizyon kanallarının bir kaç kişinin elinde olduğu ve komik bir şekilde hala görsel ve yazılı medyanın bağımsız ve tarafsız olduğunun iddia edildiği bu ülkede;
En güzeli, hala kendi üzerinde gazeteciliğin, haberciliğin getirdiği sorumluluğu hissedip, bir şeyler kaybetme uğruna da olsa "hayır" diyebilen, "yeter" diyebilen gazeticilerin olduğunu bilmekte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder